Çocukluğumuza Büyüyoruz, Oynayarak Keşfediyoruz
Geleneksel Türk çocuk oyunları ve bu oyunlarda geçen sayışmalar, tekerlemeler, bilmeceler gibi örnekler Türkiye için önemli bir kültürel mirastır. Bu ürünler, erken-okuma yazma döneminde çocukların dilsel, bilişsel, duyuşsal ve devinimsel gelişiminde büyük önem arz etmektedir. Bu oyunlar aracılığıyla çocuklar dış dünya ile daha sıkı bağ oluşturmakta, akran paylaşımlarını artmakta, takım ruhunu gelişmekte, bireyci zihniyetten toplumcu zihniyete geçmekte, üst düzey düşünme becerilerini de gelişmektedir. Türk kültürünün var olan değerlerini geçmişten günümüze aktarmada dilin sözlü geleneğinin, gösteri sanatlarının ve ritüellerin öneminin kavratılması ve yayılmasının sağlanmasında; eski oyunlar, oyuncaklar ve yaşamsal değerler hakkında çocukların bilgilendirilmesinde geleneksel Türk çocuk oyunları önem taşımaktadır. Bu oyunların geleneksel olması, çocukların bulunduğu toplumların tarihini, kültürünü öğrenmelerini de desteklemektedir.
Teknolojik gelişmeler başta olmakla birlikte çeşitli sebeplerle unutulmaya yüz tutmuş, bu ürünlerin erken okuma-yazma döneminde çocuklara kavratılması gerekmektedir. TÜBİTAK 49. Liseler Arası Proje Yarışmaları kapsamında ODTÜ GV Özel Lisesinden Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Serdar Akgüç (Proje Danışmanı) ve öğrencileri Selin Alakoç ile Pelin Koçyiğit bu alanda çalışma yürütmektedirler. Amaçları erken okuma yazma döneminde (ilkokul) gerek Türkçe gerekse Beden Eğitimi ve Spor derslerinde bu ürünlerin müfredatın zorunlu parçası olmasını sağlayarak çocukların gelişimlerinde olumlu katkılar elde etmektir. UNESCO Türkiye Temsilcisi Sayın Prof. Dr. Öcal Oğuz'un SOKÜM adlı kitabından belirlediğimiz kimi oyunlar aşağıda yer almakta.
Topaç
Tahtadan yapılan bir oyuncak olan topaç; ayı, değirme, dememe, kantır, katır, fır fır, firle ve kiriştek gibi adlarla da anılmaktadır. Topacın çevrilmesi, ucuna ip sarılı “kırbaç” ya da “değnek” yardımıyla olur. İpin uzunluğu, topacın ebadına göre değişmektedir. Kimisinde 30–35 cm uzunluğunda olan ip, kimisinde ise 50–60 cm’ye kadar çıkabilmektedir. “Kırbaç” ya da “değnek” de tıpkı topaç gibi tahtadan yapılmaktadır. Kimi yörelerde topacın ucuna“kabara”, “kopuza” veya “kadak” denilen çiviler çakılır. Topaç çevirme, Türkiye’nin pek çok yöresinde oynanan bir oyundur. Oyuna başlamadan önce, tekerleme söylenerek ebe seçilir. Ardından oyun mekânının ortasına daire çizilir ve tahta kırbacın ucundaki bez (ip) topaca dolanır. Topaç, ucu zemine dik gelecek biçimde yere fırlatılır ve kırbaç yukarıya (oyuncuya) doğru çekilir. Bu sırada diğer oyuncu/oyuncular da, dairenin içinde dönen ebenin topacını durdurmak veya daireden dışarı çıkarmak için teker teker kendi topaçlarını dairenin içine atarlar. Oyunun bundan sonraki aşaması, ebenin topacının durdurulmaya çalışılması ya da dairenin içinden çıkarılmasıdır. Oyunun sonunda, topacı en uzun süre dairenin içinde dönen oyuncu galip gelir (Oğuz, 2007).
Akkoç – Karakoç
Akkoç Karakoç oyunu küçükbaş hayvanların diz kapaklarından elde edilen kemikle oynanır. Sekiz kişiyle oynanan akkoç-karakoç oyunu, oyuncuların sayışmaca ya da kura çekme yoluyla iki gruba ayrılmasıyla başlar. Bir grup akkoç, diğer grup da Karakoç olur. Ardından yazı tura atılır, turayı alan grup ebe olur. Bir çizgi çizilir ve oyun alanı arkada kalacak şekilde,oyuncular çizgiye sıralanırlar. Ebe olan grubun lideri, kemiği alır ve arkaya doğru fırlatır. 8
Bu arada diğer oyuncular, elleriyle gözlerinin yan kısımlarını kapatırlar. Kemiğin bir yerde durduğundan emin olunduğunda, oyuncular kemiği aramaya başlarlar. Kemiği bulan grup örneğin akkoç grubu ise,“Akkoç karakoç’a binsin” diye bağırarak kaleye doğru kaçmaya başlayan karakoç grubu oyuncularını yakalamaya çalışırlar. Akkoç grubundan olanlar da, karakoç grubundan olanları yakaladıkları yerde sırtlarına binerek, kendilerini kaleye kadar taşıtırlar. Kaçıp kaleye kadar gelen her karakoç grubu oyuncusu kurtulur. Oyun, puanlama yapılarak ya da saat tutularak bitirilir. Oyun sonunda yenen taraf, yenilen tarafa önceden belirlendiği şekilde fındık, fıstık veya bir tepsi baklava aldırarak cezasını ödetir (Oğuz, 2007).
Aşık Oyunu
Aşık oyunu adından anlaşılacağı gibi koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların diz kapağındaki aşık kemiği ile oynanır. En az dört kişi ile oynanan aşık oyunu başlamadan önce tüm oyuncular, aşıklarını havaya atar ve üste gelen şekle göre oyunun başı seçilir. Kime “mire” (aşığın çukurlu yan tarafı) gelirse, oyuna ilk o başlar. “Şek” (aşığın düz olan diğer yan tarafı) atan oyuncu ikinci, “tög” (aşığın ortası bombeli olan tarafı) atan oyuncu üçüncü, “çiğ” (aşığın ortası bombeli olan kısmının arka tarafı) atan oyuncuysa dördüncü olur. Ardından aşıklar düz bir zemine dizilir. Bir adım kadar geriden atış yapılır. Sırayla yapılan atışlar sonunda kim aşıkları vuruyorsa, vurduğu aşıkları kazanır. Bu yerdeki aşıklardan herhangi birisi, bulunduğu aşık birikintisinden bir karış gibi bir mesafeye kadar dağılma göstermiş ise o, aşık atan kişi tarafından kazanılmış demektir. Eğer dağılan aşıklardan birisi bu mesafeye ulaşmamışsa atan oyuncu sırasını kaybeder ve sıra iki numaralı “çiğ” atan oyuncuya veya ondan sonra hangi numaralı oyuncu geliyorsa ona gelir. Oyun bu şekilde yerdeki aşıklar bitene kadar devam eder. Aşık ile başka şekillerde de oynanabilir. En az 2 kişiyle oynanan bir diğer aşık oyununda oyuna başlamadan önce, iç içe iki daire çizilir ve oyuncular aşıklarını içteki daireye diker. Ardından oyuna kimin başlayacağına karar vermek için, yazı tura atılır ve bilen oyuncu, oyunda ilk atışı yapmaya hak kazanır. Oyuncunun atış yaptığı yer, daireye belli bir mesafe uzaklığındaki çizgidir. Oyuncu, yaptığı atışla dairenin içindeki aşıklardan en az birini daire dışına çıkarmalıdır. Aşıkları vursa dahi, aşıklar dairenin dışına çıkmazsa oyun sırası rakip oyuncuya geçer. Rakip oyuncu da bu üstünlükten yararlanarak oyuna istediği yerden başlar. Rakip oyuncu vurduğu aşıkları dairenin dışına çıkarabilirse oyunu kazanmış olur. Oyun sonunda daireden dışarı çıkardığı aşıklar da onun olur (Oğuz, 2007).
Sütlü Kemik
Aşık kemiği ile oynanan sütlü kemik oyunu en az beş kişiyle oynanır. Oyuna başlamadan önce yaşça en büyük olan iki oyuncudan “ebebaşı” seçilir. Ardından, seçilen ebebaşları adımlaşarak, şu tekerlemeyi söylerler;
“Aldım, verdim
Ben seni yendim
Sarıkızın saçını
Yolmaya geldim
Bir kova suyunu
Dökmeye geldim” 9
Tekerlemeyi söylemekte olan ebebaşı, diğerinin ayağına basacak kadar yaklaştığında, ilk oyuncuyu seçme hakkını kazanır. Bu şekilde iki gruba ayrılır. Ardından, küçük ve düz bir taş bulunur ve bir tarafına tükürülerek havaya fırlatılır.
“Yaşa kurban keserim
Kuruya kurban keserim”
dizeleriyle, taşın yere düşmesi beklenir. Taşın hangi yüzü üste geldiyse o yüzü seçmiş olan grup, oyuna öncelikle başlama hakkını elde eder. Oyuna ilk başlayan grubun ebebaşı, kemiği eline alır
ve taşlardan yapılan kalenin başına geçer. Diğer oyuncular da arkalarını döner. Ebebaşı, elindeki kemiği “sütlü kemik” diye bağırarak, atabileceği en uzak mesafeye fırlatır.Oyuncuların hepsi birden, ay ışığında parlayan kemiği aramak için koşarlar. Kemiği bulan oyuncu, diğer oyunculara bunu belli etmeden kaleye ulaşmaya çalışır. Eğer kemiği bulduğunu diğer oyunculara fark ettirir yahut oyuncular durumu anlarlarsa diğer oyuncular, kemiği bulanın elinden almaya çabalarlar. Kemik aranırken tüm oyuncular, diğerlerini, kemiği bulduklarına dair kandırmaya uğraşırlar. Kemiği kaleye ilk getiren taraf, oyunu kazanmış olur. Oyun, bu işlemin birkaç kez tekrarlanmasıyla oynanır. Kemiği kaleye en fazla getiren taraf, oyunun galibi olur. Oyunun sonunda yenilen taraf, yenenleri sırtında taşımak suretiyle cezalandırılır. Buna “çüş bindirim” denir (Oğuz, 2007).
Yedi Kale Oyunu
Yedi kale oyunu yedi adet aşık kemiği ile bezden yapılmış bir topla oynanır. En az altı oyuncuyla oynanan yedi kale oyununa başlamadan önce, iki gruba ayrılıp sayışma yapılır. Sayışırken söylenen tekerleme şudur: “Çık mık, nerden geldin, oradan çık!” Oyuna başlamak için sayışma yapılmazsa kura çekilir. Gruplar belirlendikten sonra oyuna kimin başlayacağına karar vermek için kâğıtlara yaş/kuru ya da boş/dolu yazılarak bu kâğıtlardan biri seçilir. Aşıkların yanında kalan grup oyuncuları, yedi tane aşığı üst üste dizerler. Ardından, aşıklardan başlayarak yedi adım sayarlar ve bir çizgi çizerler. Burası topun atılacağı kaledir. Topu atacak olan grubun oyuncuları, sırayla topu atarak aşıkları yıkmaya çalışırlar. Aşıklar yıkılınca, atıcı olan grubun oyuncuları, hem vurulmamaya hem de yıktıkları aşıkları dizmeye çalışırlar. Vurulan oyuncu, oyun dışı kalır.Ancak en son oyuncu vuruluncaya kadar aşıklar dizilmiş olursa vurulan oyuncular tekrar oyuna dahil olurlar ve yeniden topu atarak aşıkları yıkmaya çalışırlar. Aşıkların yanında bekleyen grup, yıkılan aşıkları dizdirmeden, karşı grubun oyuncularının tamamını vurursa gruplar yer değişir ve oyun devam eder. Kazanan grubun ödüllendirilmesi veya kaybeden gruba ceza verilmesi oyunculara bağlıdır. Oyunun başında ödül veya ceza verilmesine karar verilmişse oyunun sonunda ceza kararı uygulanır (Oğuz, 2007).
Karaçör Oyunu
Karaçör bez, pamuk veya kumaş kullanılarak yapılan bir kukla ile oynanır. Oyuna başlamadan iki grup oluşturulur karşılıklı oturulur. Ardından kuklaları oynatması için sayışmaca yoluyla “Karaçör” seçimi yapılır. Ortaya bir kişi uzanır ve üstüne siyah bir örtü örtülür. Oyunun adının karaçör olmasının nedeni de oyuncuya örtülen bu örtünün rengidir. Bir eline erkek kuklayı, diğer eline de kız kuklayı alan Karaçör, iki dizininarasına da kaynana olan kuklayı yerleştirir. Gruplardan 10
biri kaynana tarafını, diğerleri de sevgililerin tarafını tutar. Gruplar birbirlerine çeşitli sorular ve bilmeceler sorar.
Bunlara birkaç örnek:
Buradan vurdum kılıcı
Halep’ten çıktı ucu” (Şimşek)
"Bir küçücük kutudur, bütün dünya yurdudur." (Radyo)
"Gökten bir elma düştü; on iki parçaya ayrıldı; on birini yediler, birine hayır dediler." (Ramazan)
Sorulan bilmeceleri kaynana tarafını tutan oyuncular bilirse iki sevgiliyi, yerde yatan kaynana ayırır. Soruları doğru cevaplayan taraf, sevgililerin tarafı olursa sevgililer kavuşurlar (Oğuz, 2007).
https://www.instagram.com/gelenekselturkcocukoyunlari/
Okunma Sayısı : 37459