Baş ve Boyun Lezyonları
Genellikle saçlı deri, kaş ve burun, boyun ve göğsün orta hattında bulunan (deri ve eklerinin doğuştan inklüzyonlarıdır) tamamen hareketli veya deri ve deri altı dokularına fikse olabilen ağrısız şişliklerdir. Dermoid kistler epitel hücrelerinin dökülmesi ile oluşan peynirimsi tiroglossal kanal kistleri ile karışabilirler. Fakat genellikle onlardan yutkunmakla veya dilin çekilmesi ile hareket etmemekle ayrılırlar. Dermoid kistler kozmetik deformite oluşturabilirler. Enfekte olmaya yatkındırlar.
Tam olmayan eksizyonlar nüksle sonuçlanacağından, bu kistler bir bütün olarak çıkartılmalıdırlar. Lezyon kaş üzerinde ise kaşlar traş edilmemelidir.
Brankial anomaliler:
Sinüsler, kistler, kıkırdak artıkları, servikal fistüller ve servikal kistleri içerir. Bu lezyonlar fötal hayatın ilk ayında var olan brankial yapıların artıklarıdır. Preauriküler sinüs, kist ve kartilaj artıkları muhtemelen kulak kepçesi gelişim anomalilerinden kaynaklanır. Hiyoid kemiğin üzerinden çıkan ve dış kulak yolu ile ilişkili olan fistüller birinci brankial yarığın temsilci kalıntılarıdır. Sternokleidomastoid kasın ön sınırı ile tonsiller fossa arasında bağlantılı olan fistüller, ikinci brankial yarık orijinlidir. Brankial orijinli traktüs, tam bir fistül şeklinde olabilir. Bir ucu tıkanarak internal veya eksternal sinüs şekline dönüşebilir. Her iki ucu rezorbe olup ortada kalan hücrelerle kist oluşturabilir.
Preauriküler sahada anomaliler; kist, sinüs, deri fazlalığı ve kartilaj artıkları şeklinde olabilir. Sternokleidomastoid kasın ön kenarına açılan sinüs veya fistüller doğum sonrasında görülürler ve genellikle mukuslu veya pürülan bir materyal içerirler. Fistül yolu muayene edilirken hasta ağzında kötü bir kokudan şikayet edebilir. Dış örifisi olmayan lateral servikal kistler genellikle çocuklukta farkedilmezlerse bunlar genç yetişkinlikte belirginleşirler. Kistler karakteristik olarak sternokleidomastoid kasın 1/3’ünde, derinde ve önde bulunurlar veya parotis bezi içinde, faringeal duvarda, manibriumda, mediastende yerleşebilirler. Bronkojenik anomaliler boynun iki tarafında eşit olarak görülürler ve % 10 vaka bilateraldir.
Ayırıcı tanı:
Bakteriel enfeksiyonlara bağlı granülomatöz lenfadenitler, kistik lenf nodülleri ve drene olan sinüslerde karışabilirler. Genellikle pürülan akıntı öncesinde kronik enflamatuar reaksiyonların varlığı ayırdedilebilmelerini sağlar. Hemanjiomlar, kistik higroma ve lenfanjiomlar yumuşak, süngerimsi tümör kitleleridir. Servikal kistlerle karışabilir. Kistik higroma ve lenfanjiom transillümine edilebilirler. Servikal kistlerde böyle bir özellik yoktur. Glomus karotikum tümörleri çok serttir. Karotis bifurkasyonuna yerleşirler. Lenfomalar brankial kalıntıların olduğu sahada sert kitleler yaparlar, fakat (soliter kistik tümörden ziyade) çok sayıda sert nodüler kitleler vardır. Brankial sinüs veya fistülün ağzından mukoid materyal çıkabildiği gibi traktüs boyunca sert bir bağ şeklinde palpe edilmesi de mümkündür.
Sinüs veya kistler tekrarlayan enfeksiyonlara, sellülit ve apse gelişimine eğilimlidirler. Çok nadiren karsinoma oluşabilir.
Tedavi ve prognoz:
Yüzeysel deri fazlalıkları ve kıkırdak artıkları lokal anestezi ve sedasyon altında kolayca eksize edilebilirler. Brankial fistül ve kistlerin eksizyonu için genel anestezi gereklidir. Servikal kistler kitlenin hemen üzerinden yapılacak direk transvers kesi aracılığıyla çıkarılırlar. Enfekte kist ve sinüsler öncelikle drenaj gerektirir. Akut inflamatuar reaksiyon kaybolunca bu yolların eksizyonu yapılır.
Tiroglossal kanal artıkları:
Tiroid bezi gebeliğin 4. haftası esnasında laringeal keselerin ilk çifti arasında ilkel farinks döşemesinin çökmesinden oluşur. Tiroglossal kanal sebat ederse, genellikle foramen çekumla ilişkili bir kist oluşur. Tiroglossal kanal ikinci brankial yarık, hiyoid kemik ve onun orta hatta birleşme yerinin arasından aşağı doğru uzanır. Bu nedenle sebat eden tiroglossal kanal genellikle hiyoid kemik içinden geçer.
Boyun orta hattında, hiyoid kemiğin hemen altında, çeşitli büyüklükte, dilin ağızdan dışarı çıkartılması ile ve yutkunmakla hareketli, yuvarlak kistik kitlelerdir. Bu tür bir boyun orta hat kitlesi olduğunda tiroidin varlığı, kitlenin tiroid ile ilişkisi boyun ultrasonografisi ve tiroid sintigrafisi ile araştırılmalıdır. Lenf bezleri, dermoid kistler, metastaz içeren büyümüş delphian ganglionları tiroglossal kanal artığı ile karışabilirler.
Tiroglossal kistler enfekte olmaya yatkındırlar. İnflamasyon varsa tamamen kaybolduktan sonra tiroglassal kist ve kanallar hiyoid kemiğin orta kısmı ile beraber dil tabanına kadar total olarak çıkartılmalıdır.
Müsküler tortikolis:
Bu bebeklerde sternokleidomastoid kasını diffüz olarak tutan sert, fusiform bir şişlik vardır. Bu şişlik doğumda da var olabilir. Vakaların yarısında sternokleidomastoid kas fibrotik hale gelir. Çocukların % 20-30’unda makadi geliş hikayesi vardır. Burada sternokleidomastoid kası kısalır, baş karşı tarafa doğru yönelir ve eğilir. Lezyon tarafındaki omuz yükselir ve servikal veya torasik skolyoz gelişebilir. Fusiform kitle lezyonu sternokleidomastoid kas içinde palpe edilebilir. Başın lezyonlu kas tarafına döndürülmesi çeşitli derecelerde dirençli ve sınırlı olup, kas bir bant gibi belirgin haldedir. Bu pozisyon sınırlılığı, hasta yattığı zaman aynı taraf yüz ve karşı taraf oksiput düzleşmesine veya hipoplazisine yol açar. Tortikollis düzeltilmesindeki gecikme kalıcı yüz deformitesine neden olur. Bu nedenle kasın cerrahi olarak kesilme işlemi yüz ve oksipital kemiklerdeki düzleşmeyi önlemek için erken yapılmalıdır.
Servikal Lenfadenopati:
1- Piyojenik lenfadenit: Üst solunum yolu, saçlı deri, boyun ve kulakta yerleşen enfeksiyonlar değişik derecelerde sekonder lenfadenit oluştururlar. En sık sebep olan organizma streptokok ve stafilokoklardır. Saçlı deri veya kulak enfeksiyonları pre ve postauriküler, suboksipital lenf nodüllerine sıçramalar yaparken, submental oral ve maksiller enfeksiyonlar submandibuler ve derin boyun lenf düğümlerini tutarlar. Belirgin lenfadenitlerde yöresel lenf nodülleri çok büyür, lokal ağrı ve hassasiyet yapar. Başlangıçta ateş yüksektir, sonra intermittan hale döner. Nodüllerde flüktüasyon veren abse oluşabilir. Burada lenf nodülü üzerindeki deri kırmızı ve incedir. Kaybolmayan ve abseleşmeyen, ateşsiz bir lenfadenit türü olan granülomatöz adenit, lenfoma veya metastatik tümörle karışabilir. Süpüratif lenfadenit granülomatöz lenfadenitten akut inflamatuar belirtileri ve lenf düğümü üzerinde aşırı hassasiyet bulunması, ağrı ve ateş hikayesi ile ayırdedilebilir.
2- Granülomatöz lenfadenit: Ülkemizde tipik tüberküloz lenfadenit azalan oranda görünmekle birlikte, atipik veya anonim mikobakteriler sıklıkla servikal, aksiller, inguinal lenf nodüllerinde kronik süpürasyona neden olurlar. 6 yaşından küçük çocuklarda daha sık rastlanır. Başlangıçtaki belirti; derin servikal, parotis, suboksipital, submandibuler ve supraklaviküler nodüllerde ağrısız ilerleyici tipte büyümedir. Lenfadenopati süresi genellikle 1-3 ay veya daha uzundur. Nodüller büyük ve mobil olabileceği gibi, progressif hastalıklarda görülebileceği üzere, fikse ve sert olabilir. Ancak sonuçta kazeifikasyonla birlikte soğuk abse gelişir. Akciğer grafisiyle akciğerlerin tüberküloza tutulması gösterilebilir. Atipik mikobakteriyel lenfadenitte pulmoner hastalık nadir olup, servikal lenfadenit tek taraflıdır. Tüberkülin deri testi atipik enfeksiyonlu hastaların %80’inden fazlasında zayıf olarak pozitiftir. Kedi tırmığı hastalığı genellikle kedi yavrusunun ısırık veya tırmığı ile kazanılır. Ateş, kırgınlık ve bazen ısırık tarafında seyrek püstüler lezyonla karakterize akut bir hastalıktır. Granülomatöz adeniti malign büyümelerden ayırmada (pozitif deri testi) yardımcıdır. Flüktüasyon gösteren nodüller, brankial yarık veya tiroglossal kistlerle karışabilirler. Atake olan çocukların büyük çoğunluğunda granülomatöz lenfadenit kazeifikasyon ve deriye açılmaya eğilimlidir. Tetrasiklinler kedi tırmığı hastalığının seyrini kısaltır ve süpürasyonu önleyebilirler. Kazeifikasyon olmadan önce tutulan lenf nodüllerinin cerrahi eksizyonu en uygun tedavi şeklidir.
Lenfoid tümörleri:
Lenfoma grubu tümörler çocuk tümörlerinin %10’unu oluşturmaktadır. Lenfosarkom %50, Hodgkin hastalığı %40, Retikulum hücreli sarkom %8, dev folliküllü lenfoma %2 insidans gösterir. En sık başlangıç belirtisi; servikal, inguinal ve aksiller lenf bezlerinde asemptomatik büyümedir. Kırgınlık, ateş, kilo kaybı, kaşınma, terleme ve lokal ağrı gibi sistemik belirtiler başlangıçta görülebilir. Tümörün teşhisi ve evrelendirilmesi için veya akut cerrahi komplikasyonların tedavisinde eksploratris laparatomi gerekebilir. Yüksek voltajlı radyasyon tedavisi çok etkilidir ve özellikle lenfoid tümör tek bir nodülde veya tek bir anatomik sahada ise küratiftir. Antineoplastik ajanlarla kemoterapi, röntgen tedavisi ile veya onsuz, yaygın sistemik tümör hastalığının profilaksisi için kullanılabilir.
Okunma Sayısı : 10503