Takdirname
Takdirname
TAKDİRNAME
Yaşasııııııın, paydos zili çaldı ve sömestre tatili başladı. Çalışan anneler çocuklara tatilde kim bakacak endişesi duyup değişik planlar yapmaya başlasalar da aylardır dur durak bilmeden çalışan öğrenciler bu son zilin çalmasından çok memnunlar. Hele bir de tatilde yapacakları bir seyahat varsa keyiflerine diyecek yok. Zaten bir şey de dememek lazım çocuklar epeyce çalışıp yoruldular ...ve bunu hak ettiler. Nitekim bunu hak ettiklerinin en büyük kanıtı da karneleri ile beraber getirmiş oldukları TAKDİRNAME’ler. Buraya kadar herşey normal görünüyor ama benim asıl takıldığım konu şu takdirnameler. Son yıllarda bu takdirnameler neredeyse karnelerin doğal bir eki haline gelmiş durumdalar ve artık her okulda her sınıftaki -hele özel okullarda ya da özel okulumsu şeylerde- öğrencilerin tamamı karne ile bir adet de takdirname getiriyor. Bazen merak ediyorum acaba "bir karne alırsanız yanında bir adet takdirnameyi ücretsiz hediye ediyoruz” gibi bir kampanya mı var? Bizim zamanımızda hatta sizin zamanlarınızda koskoca, bilmem kaç öğrencisi olan bir okulda bir veya bilemediniz en fazla iki öğrenci takdirname alırken, teşekkürname alanların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Bugünlerde öğrencilerimiz o kadar başarılı olmaya başladılar ki kendisine bir Teşekkürname verilecek öğrenci bulmak bile zorlaştı.
Bu gerçekten övünülesi başarının kaynağı nedir diye günlerdir meraktan çatlıyorum. Özel okullar ve özel okulumsu şeyler o kadar çoğaldı ki her köseyi döndüğünüz yerde birine ayağınız takılıyor. Sayılar o kadar fazla ki geçenlerde farkettim artık bu okullara ad bulmak konusunda da sıkıntılar yaşanmaya başlamış durumda. Belki yakınlarda yeni açılacaklar “Fahriye Ablanın Oğlunun Okulu” ya da “Burada Einstein Okudu” gibi isimleri de koymak durumunda kalabilecekler. Ayrıca bu okullar o kadar ciddi ve saygınlar ki neredeyse pek çoğu çocuklar ev ortamından uzak kaldıklarını hissetmesinler diye 3 oda 1 salondan müteşekkiller. Sıcak bir ortamda salep kokusu içinde aile sıcaklığında eğitim sürüyor. Çocuklarımız da bu eğitimden fazlası ile faydalanıp yarının büyükleri olup “ülkeye sahip” olacakları günü bekliyorlar. Öyle ki karneler daima muhteşemler, notlar verilirken sihirli kalemle yazılıyorlar. (Bu bilgiyi veren sevgili arkadaşlarım Nilgün ve Vildan’a burada teşekkür ederim). Öğrenciler, öğretmenler mutlu. Ülkemiz bir aydınlığa doğru gidiyor. Gerçi okula yeni başlayan her çocuğun ne zaman bir sonraki okula geçeceği, ya da yirmidokuz harften müteşekkil ismi olan yeni bir sınav sistemine tabii olup olmayacağı gelecek pazartesiye kadar belli olmasa da öğrencilerimiz başarılılar. Hele bu okulumsu şeylerde çalışan öğretmenler ise saygınlıklarının doruğunda bulunmaktalar ve öyle ki yukarı baksalar Bakanlığı aşağı baksalar Patronu görüyorlar (lafın gelişi “tükürseler” gibi gelse de özellikle öyle bir şey ima etmediğimin bilinmesini isterim) Bu tür çok özel okullarda ve 3 oda 1 salon okulumsu şeylerde veli toplantılarının önemi çok büyük ve çok sıradışı bir faaliyet olsa gerek. Zira her sınıfında yığınla -yaklaşık on ve onbeş- öğrenci olan ve bu sınıflardaki öğrencileri için özel görüşmeye giden her velinin aldığı cevap üç aşağı beş yukarı aynıdır. -Ahmet bey, Fatma hanım, oğlunuz/kızınız muhteşem bir öğrenci, nasıl tarif etsem bilemiyorum. Bu çocuğu nasıl yaptınız, nasıl yetiştirdiniz bu hale nasıl geldi… sınıfın İLK BEŞ’inde daima… Hanımefendi, beyefendi eve mutlu döner, bizim çocuk ilk beşteymiş daha ne olsun (Ama bu ilk beşi hiçbir zaman hiç kimse bilmez—belki müdür biliyordur-) Daha ne olsun hele bir de karne ile dağıtılan promosyon takdirname de geldi mi artık şu cümle rahatlıkla kurulabilir. -Olsun çok da para veriyoruz ama oğlan da yüzümüzü kara çıkarmıyor İLK BEŞ’te….
Okullar boyalı, parlak ve süslü yemekhaneler dersiniz Montecarlo da Restaurante, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, neredeyse her öğrenci tek tek beslenecek kadar ihtimam görüyor. Ülkemizin obez çocuk sayısını artırmakta yarış halindeler. Bu yemekhanelerde besiye çekilen öğrencilerin bazılarının öğretmenlere “senin paranı benim babam veriyor” demiş olabilecekleri iddia edilse de ben hiç şahit olmadım. Bu öz bakımı iyi, marka kuşanmış ve daima ilk beşte olan öğrencilerin ülke çapında yapılan sınavlarındaki sonuçları oldukça yüz güldürücüdür. Kazandıkları yerlere ait çarşaf çarşaf listeleri okul duvarlarına astıklarında ilgili okulları gördüğünüzde gerçekten yüzünüzü bir gülücük kapsar ki okul sizi bu başarıya ulaştırıp yüzünüzü güldürmüştür. Ahmet bey veya Fatma hanımın İLK BEŞ’te olan çocuklarının ne olduğunu soracak olursanız şöyle dediklerine kulak misafiri oldum. -Ay kardeş sorma çocuk çok başarılıydı ama heyecandan sırayı kaydırmış. Olsun seneye girer kardeş, İLK Beş’ler ölümsüzdür ve hepimiz İLK BEŞ’iz…
Şimdi bu yazıyı yazmak nereden aklına geldi diyebilirsiniz. Yıllardır izliyorum son yıllarda bütün çocuklarda bir harikalık ! var. Bütün dedeler, anneanneler, gelen geçen herkes bizim çocuk bir harika diyor. Aklım almıyor, şaşkınlık içindeyim, bazen çok ciddi bir şüphecilik ve paranoya içine girip acaba uçaktan bizim bu güzide ülkemizin üzerine Einstein’in spermlerini mi serptiler diye düşünüyorum.
Ama köylerde, dağın başında her türlü yokluk içinde, yıkık dökük köy okullarında, aç susuz okuyan öğrenciler ve onları bir “gelecek” haline getirmek isteyen ve gece gündüz demeden çalışan çilekeş ve fedakar öğretmenleri unutmayalım. Hepsinin elleri öpülesi ve onlar bu ülkenin gerçek güzel çiçekleri. Ceyhun Atıf Kansu’nun dediği gibi “Dünyanın bütün çiçekleri” onlar… Emin olun ki şehirlerde bu okulumsu şeylere gidenler de en az onlar kadar güzel çiçekler ancak onları kirleten ve kapitalizme oyuncak edenler de büyüklerdir….
Sıra geldi takdirnameleri dağıtmaya…. Lütfen sıraya girin…
Hepinizi öpüyorum…
Yaşasııııııın, paydos zili çaldı ve sömestre tatili başladı. Çalışan anneler çocuklara tatilde kim bakacak endişesi duyup değişik planlar yapmaya başlasalar da aylardır dur durak bilmeden çalışan öğrenciler bu son zilin çalmasından çok memnunlar. Hele bir de tatilde yapacakları bir seyahat varsa keyiflerine diyecek yok. Zaten bir şey de dememek lazım çocuklar epeyce çalışıp yoruldular ...ve bunu hak ettiler. Nitekim bunu hak ettiklerinin en büyük kanıtı da karneleri ile beraber getirmiş oldukları TAKDİRNAME’ler. Buraya kadar herşey normal görünüyor ama benim asıl takıldığım konu şu takdirnameler. Son yıllarda bu takdirnameler neredeyse karnelerin doğal bir eki haline gelmiş durumdalar ve artık her okulda her sınıftaki -hele özel okullarda ya da özel okulumsu şeylerde- öğrencilerin tamamı karne ile bir adet de takdirname getiriyor. Bazen merak ediyorum acaba "bir karne alırsanız yanında bir adet takdirnameyi ücretsiz hediye ediyoruz” gibi bir kampanya mı var? Bizim zamanımızda hatta sizin zamanlarınızda koskoca, bilmem kaç öğrencisi olan bir okulda bir veya bilemediniz en fazla iki öğrenci takdirname alırken, teşekkürname alanların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Bugünlerde öğrencilerimiz o kadar başarılı olmaya başladılar ki kendisine bir Teşekkürname verilecek öğrenci bulmak bile zorlaştı.
Bu gerçekten övünülesi başarının kaynağı nedir diye günlerdir meraktan çatlıyorum. Özel okullar ve özel okulumsu şeyler o kadar çoğaldı ki her köseyi döndüğünüz yerde birine ayağınız takılıyor. Sayılar o kadar fazla ki geçenlerde farkettim artık bu okullara ad bulmak konusunda da sıkıntılar yaşanmaya başlamış durumda. Belki yakınlarda yeni açılacaklar “Fahriye Ablanın Oğlunun Okulu” ya da “Burada Einstein Okudu” gibi isimleri de koymak durumunda kalabilecekler. Ayrıca bu okullar o kadar ciddi ve saygınlar ki neredeyse pek çoğu çocuklar ev ortamından uzak kaldıklarını hissetmesinler diye 3 oda 1 salondan müteşekkiller. Sıcak bir ortamda salep kokusu içinde aile sıcaklığında eğitim sürüyor. Çocuklarımız da bu eğitimden fazlası ile faydalanıp yarının büyükleri olup “ülkeye sahip” olacakları günü bekliyorlar. Öyle ki karneler daima muhteşemler, notlar verilirken sihirli kalemle yazılıyorlar. (Bu bilgiyi veren sevgili arkadaşlarım Nilgün ve Vildan’a burada teşekkür ederim). Öğrenciler, öğretmenler mutlu. Ülkemiz bir aydınlığa doğru gidiyor. Gerçi okula yeni başlayan her çocuğun ne zaman bir sonraki okula geçeceği, ya da yirmidokuz harften müteşekkil ismi olan yeni bir sınav sistemine tabii olup olmayacağı gelecek pazartesiye kadar belli olmasa da öğrencilerimiz başarılılar. Hele bu okulumsu şeylerde çalışan öğretmenler ise saygınlıklarının doruğunda bulunmaktalar ve öyle ki yukarı baksalar Bakanlığı aşağı baksalar Patronu görüyorlar (lafın gelişi “tükürseler” gibi gelse de özellikle öyle bir şey ima etmediğimin bilinmesini isterim) Bu tür çok özel okullarda ve 3 oda 1 salon okulumsu şeylerde veli toplantılarının önemi çok büyük ve çok sıradışı bir faaliyet olsa gerek. Zira her sınıfında yığınla -yaklaşık on ve onbeş- öğrenci olan ve bu sınıflardaki öğrencileri için özel görüşmeye giden her velinin aldığı cevap üç aşağı beş yukarı aynıdır. -Ahmet bey, Fatma hanım, oğlunuz/kızınız muhteşem bir öğrenci, nasıl tarif etsem bilemiyorum. Bu çocuğu nasıl yaptınız, nasıl yetiştirdiniz bu hale nasıl geldi… sınıfın İLK BEŞ’inde daima… Hanımefendi, beyefendi eve mutlu döner, bizim çocuk ilk beşteymiş daha ne olsun (Ama bu ilk beşi hiçbir zaman hiç kimse bilmez—belki müdür biliyordur-) Daha ne olsun hele bir de karne ile dağıtılan promosyon takdirname de geldi mi artık şu cümle rahatlıkla kurulabilir. -Olsun çok da para veriyoruz ama oğlan da yüzümüzü kara çıkarmıyor İLK BEŞ’te….
Okullar boyalı, parlak ve süslü yemekhaneler dersiniz Montecarlo da Restaurante, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, neredeyse her öğrenci tek tek beslenecek kadar ihtimam görüyor. Ülkemizin obez çocuk sayısını artırmakta yarış halindeler. Bu yemekhanelerde besiye çekilen öğrencilerin bazılarının öğretmenlere “senin paranı benim babam veriyor” demiş olabilecekleri iddia edilse de ben hiç şahit olmadım. Bu öz bakımı iyi, marka kuşanmış ve daima ilk beşte olan öğrencilerin ülke çapında yapılan sınavlarındaki sonuçları oldukça yüz güldürücüdür. Kazandıkları yerlere ait çarşaf çarşaf listeleri okul duvarlarına astıklarında ilgili okulları gördüğünüzde gerçekten yüzünüzü bir gülücük kapsar ki okul sizi bu başarıya ulaştırıp yüzünüzü güldürmüştür. Ahmet bey veya Fatma hanımın İLK BEŞ’te olan çocuklarının ne olduğunu soracak olursanız şöyle dediklerine kulak misafiri oldum. -Ay kardeş sorma çocuk çok başarılıydı ama heyecandan sırayı kaydırmış. Olsun seneye girer kardeş, İLK Beş’ler ölümsüzdür ve hepimiz İLK BEŞ’iz…
Şimdi bu yazıyı yazmak nereden aklına geldi diyebilirsiniz. Yıllardır izliyorum son yıllarda bütün çocuklarda bir harikalık ! var. Bütün dedeler, anneanneler, gelen geçen herkes bizim çocuk bir harika diyor. Aklım almıyor, şaşkınlık içindeyim, bazen çok ciddi bir şüphecilik ve paranoya içine girip acaba uçaktan bizim bu güzide ülkemizin üzerine Einstein’in spermlerini mi serptiler diye düşünüyorum.
Ama köylerde, dağın başında her türlü yokluk içinde, yıkık dökük köy okullarında, aç susuz okuyan öğrenciler ve onları bir “gelecek” haline getirmek isteyen ve gece gündüz demeden çalışan çilekeş ve fedakar öğretmenleri unutmayalım. Hepsinin elleri öpülesi ve onlar bu ülkenin gerçek güzel çiçekleri. Ceyhun Atıf Kansu’nun dediği gibi “Dünyanın bütün çiçekleri” onlar… Emin olun ki şehirlerde bu okulumsu şeylere gidenler de en az onlar kadar güzel çiçekler ancak onları kirleten ve kapitalizme oyuncak edenler de büyüklerdir….
Sıra geldi takdirnameleri dağıtmaya…. Lütfen sıraya girin…
Hepinizi öpüyorum…
Okunma Sayısı : 3143